Mutfağımda Konuklar, Fırında Kurabiyeler Vardı
10 Aralık 2o12…Dışarıda soğuk ve yağışlı bir hava var. Mutfağım ufak bir atölyeye dönüşmüş, tezgahların üzerinde un, şeker, badem,yumurta ve daha bir çok malzeme birleşmek için start bekliyor.Filtre kahvenin kokusu bütün eve yayılmış, insanı daha içmeden mutlu ediyor. Fonda James Last orkestrası… Yılbaşı çamına çevirdiğim kütüphanemde portakal kokulu mumlar yanıyor…Mutfağa bağlı verandamda masalar birleşmiş, geniş bir çalışma alanı oluşmuş durumda.Birazdan konuklarım gelecek ve birlikte yılbaşı kurabiyeleri yapmak için kollar sıvanacak.
Saat 13.30. Zil çalıyor konuklarım dakikler. Yeşim, Füsun,Semra ve Arzu peşpeşe geliyorlar.
Kısa bir sohbet sonrası verandaya yerleşiyoruz. Geniş masanın etrafında etkinliğimizin akışından söz ediyor, ardından mutfağa giriyoruz. Ben herkese göstermek üzere ilk hamuru ölçülere göre hazırlıyorum. Önce yağı, sonra unu,sonra şeker ve yumurtayı,bademi ve baharatları ekliyorum. İlk hamur hazır olunca konuklarım birer birer mutfaktaki yerlerini alıp kendi hamurlarını hazırlıyorlar.Bir kişi mutfakta çalışırken diğerleri hazırlanan hamurları şekillendirip tepsilere yerleştiriyor.
Yıllardır eli kalem tutmuş özel insan Yeşim Cimcoz elinin kalemiyle mutfağa dalıyor ve ne yalan söyleyeyim, hamura hakkını veriyor.
Kedilerle ilgilenmek ve harika öyküler yazmaktan başını kaldıramayan Füsun Çetinel’in elinden oklava, dilinden espriler eksik olmuyor.
Deneyimli ev hanımı Semra Turgut ise “En çok kurabiyeyei ben pişirmeliyim” dediği için fırınla çalışmamasası arasında durmadan mekik dokuyor. Bu arada işi nasıl hızlandıracağını buluyor ve hamurları yağlı kağıdın üzerinde kesip aralarından fazlalıkları alıyor ve yağlı kağıdı üzerindeki kurabiyelerle birlikte, olduğu gibi tepsiye yerleştiriyor.
Arzu Soykan Candoğan ise hem öğrenir hem fotoğraf çekerim diyerek geliyor ve gün boyu bütün olan biteni bir “Nikon D 90” a kaydediyor.Kurabiyeler pişer pişmez de süsleme işine girişiyor.
Bense çalışkan konuklarımın yaptığı işleri azıcık denetleyip, biraz fırına biraz çalışma masasına bakıyor, soruları cevaplamaya çalışıyorum. Bu arada eldivenle tuttuğum sıcak tepsiyi Füsun’un eline tutuşturmaya kalkıyorum ve eğlence başlıyor.
-Senin kurabiyelerin daha kalın olmuş, benimkiler ne güzel incecik.
-Sakın ince hamurlarla kalınları bir araya koymayın! Yoksa bir kısmı pişer diğerleri pişmez.
-Yapma Füsun benimkileri elleme!
– Eyvah fırından kokular geliyor! Dialogları ile saatler geçiyor ve sonunda pişen kurabiyeler süslenmek için masaya geliyor.
Birden, bizim de teneffüs hakkımız olduğunu hatırlıyor ve ocakta demlenen mis gibi kış çayını masaya getiriyorum. Köy peynirleri, ev ekmeği ve kepekli simit bir anda silinip süpürülüyor.Birazdan kurabiyelerin de tadına bakılacak.
Teneffüs kısa sürüyor ve süsleme işi başlıyor. Bütün kurabiyeler süslenmeyecek bugün. Zamanımız yettiği kadar ve fazla incelik istemeyen birkaç süsleme yapılıyor ama sonuç ortada. Bunlar acemi işi ise, ustalaşınca neler yapacaklar acaba?
Bugün çok eğlenceli bir gün. Mutfağımın ve benim keyfime dİyecek yok. Füsun’un muziplikleri, Semra ile benim komik sakarlıklarımız, atılan kahkaha ve çığlıklar. Yeşim’in sandalye tepesinden fotoğraf çekmeye çalışması ve şu an hatırlayamadığım daha neler neler…
Saat neredeyse beşe yaklaşıyor. Konuklarım kendi pişirdikleri kurabiyeleri, kendi saklama kaplarına yerleştiriyorlar ve veda vakti geliyor.
Bir dahaki etkinlikte buluşmak üzere hoşçakalın!
Konuyla ilgili geniş fotoğraf albümü ve slayt gösterisi yakında facebook sayfamızda olacak.