Nice Yıllara, Yeşim Cimcoz Yazı Evi
Hayatıma değenler ve takip ettiklerim yazılarıma bir yenisi: Yeşim Cimcoz Yazı Evi
Takvimler Temmuz’un yedisini gösterdiğinde, yani yarın siz bu satırları okurken, sevgili Yeşim Cimcoz’un çalışmalarını bir çatı altında toplamasından ve o evin kapılarını sonuna kadar bizlere açmasının üzerinden tam üç yıl geçmiş olacak. Dolu dolu üç yıl. Hiç kapanmayan o kapıların ardında o üç yılda neler yaşandı, neler… Nice yıllara…
Sevgili Yeşim’e Yazı Evi’nin doğum gününde söylemek istediği bir şeyler olup olmadığını sordum. Gelen cevabı aynen noktasına virgülüne dokunmadan yazarak başlamak istiyorum;
Şimdi ben sana ne desem… Yazı Evi benim üzerimden bir çok insana dokundu. Yazamam diyenler yazar oldu… Bazen unuttum sadece yazmak için burada olduğumuzu, karıştırdım… Sonra Yazı Evi yine bana hatırlattı amacımızı. Ben mi onu kurdum o mu beni seçti bilmiyorum. Tek bildiğim, kimin geleceğini, kimin gideceğini, kimin ihtiyacı olduğunu o belirliyor. Hayatıma insanların “geçerken uğramak istedik” dedikleri bir ev soktu Yazı Evi. Sadece yazmadık, yazmıyoruz… Kendimizi dinliyoruz, duyuyoruz, dönüşüyoruz. Yazı Evi bizi bir aile yaptı diye düşünüyorum.
Yazılarımı takip edenler sevgili Yeşim’in adını sıkça duymuşlardır. Hatta merak edip soranlarınız ve de yazı evimize gelip çalışmalara katılanlarınız da olmuştur. Ancak Yeşim Cimcoz kimdir, Yazı Evi’nin kurulma amacı nedir, ne gibi çalışmalar yapılmıştır ve şu an neler yapılmaktadır sorularının cevaplarını bilmeyenleriniz muhakkak vardır. Bugün önce biraz bunlardan söz etmek, sonra da Yazı Evi’nin hayatımda nasıl bir yer aldığını anlatmak istiyorum; dilim döndüğünce kalemim yazdığınca… Sevgili Yeşim’in yazıyla olan öz geçmişine de sayfanın sonunda yer verdim.
Yeşim Cimcoz daha Amerika’da okurken bir gün Türkiye’de de içinde yazma odaları “writing rooms ” olan bir yazı evi kurmayı hayal etmiş. Amacı yazmak isteyenlerin kendilerine özel mekânlarının olabilmesiymiş; tıpkı okumak için kütüphaneye gider gibi yazmak için gidilecek bir mekân olmalıymış burası. Hep bunu hayal etmiş. Önceleri henüz bir mekân açma imkânı yokken, yazma mekânı olarak İstanbul’u seçti sevgili Yeşim. İlk olarak yaklaşık yirmi, yirmi beş kişiden oluşan “İstanbul’u Yazıyorum” gurubunu oluşturdu. Ayda bir kez İstanbul’un bir semtinde buluşup, semti gezip sonrasında da o semte dair bir şeyler yazmak, sonra bunları okumak isteyenlerin katıldığı bu gurupla yapılan çalışmalar iki yılın sonunda yazı evinin temelini de atmış oldu. Çünkü Yeşim bu arada insanların daha çok birlikte yazmak, birlikte öğrenmek, sosyalleşmek, sıcak bir ortamda kendine yer bulmak arzusunda olduğunu gördü. O zaman bir yandan onlara böyle bir mekân sağlamak bir yandan da kendi derslerini vermek için yazı evini açtı. Daha bir yılını doldurmadan Kadıköy, Canan Sokak’taki bu üç odalı minik ev dar gelmeye başladı ve yazı evi Süleymanpaşa Sokak’taki şimdiki yerine taşındı.
Artık bu mekân da “ ben size küçüğüm” sinyalleri vermeye başladı ama biz Yazı Evi müdavimleri küçük ve samimi ortamımızı çok seviyoruz. O kadar ki, yan odadan gelen kahkahalar veya yüksek sesli okumalar bizi hiç rahatsız etmiyor. Kapısından içeri girdiğimiz andan itibaren özgürlüğe adım atmış oluyoruz. Bu kapıdan giren herkesin bir başka amacı olsa da sonuçta hepimiz bu evin büyülü enerjisinin etkisinde kalıyoruz.
Bakınız, Yeşim Cimcoz yazı evini, internet sitesinde nasıl anlatmış:
Yazarların büyümek için bir alana ihtiyaçları vardır. Çok yazmak için zamana, kötü yazabilme hakkına, pratik yapma fırsatına ihtiyaçları vardır. Yazarlar doğru alanı bulduklarında, içine bolca arzu, biraz yaşanmışlık, azıcık da çaba katarlar ve gerisini bizden daha üstün güçlerin şekillendirdiğini bilirler.
Yazı Evi, yazmak isteyen herkese bir alan, pratik yapma imkânı, büyümek, gelişmek ve öğrenmek için…
Yazı Evi, düştüğünde yumuşak bir zemin, kahve, demli çay yanında sohbet ve bol bol paylaşım için…
Yazı Evi, yazıya inancımızı sürdürmek için… kendimize inancımızı kazanmak için…
Yazı Evi, yazma cesaretine ihtiyacı olanlar, yazarken kaybolup yol arayanlar, sadece keyif aldığı için yazanlar, yazarken tıkananlar için…
Yazı Evi, sadece beraber olup, konumuzun yazı olmasını isteyenler için…
Gelelim, benim yolumun Yazı Evi’yle kesiştiği yere…
2011 Yılının soğuk ve karlı bir Aralık günüydü. Nişantaşı’nı gezip yazmak üzere toplanan yirmi kişilik guruba ürkek adımlarla katılmış, hatta doğduğum semt olmasına rağmen Nişantaşı üzerine yazdıklarımı okumaya cesaret edememiştim. Bir daha katılıp katılmamak konusundaysa şüphelerim vardı. Ne de olsa onlar bu işe başlayalı epey olmuştu ve ben aralarında yabancıydım. Ancak sevgili Yeşim ve diğer arkadaşların sıcak ilgisi kısa sürede beni guruba bağlayıverdi. Öyle ki, o gün bugün beraberiz. İstanbul’u gezip yazarak başlayan birlikteliğimiz şimdi yazı evinde devam ediyor. Üç yıldır Kadıköy/ Bahariye’de ikinci bir evim olduğunu bilerek uyanıyorum güne.
Üç yıl önce Yeşim’le “6 dakika yazalım” başlıklı dersle başladı yazma serüvenim. Yıllar sonra “6” dakikalık yazılar sayesinde özgürce, edebi kaygılar taşımadan, saçmalama hakkımı koruyarak, kimseden iyi yazma derdini taşımadan, yeniden kalem ve kağıtla buluşmuştum. Bir yandan yazı evine giderek diğer yandan internet üzerinden yazmaya devam ettim. Sevgili Füsun Çetinel’le “Hayatım Roman”, Judith Liberman’la masal atölyesi ve yine Yeşim Cimcoz’la Anı Çemberi ve Kahramanın Yolculuğu atölyelerine katıldım. (Bu çalışmalar esnasında cesaretlendim ve anneannemden aldığım mutfak kültürü üzerine uzun zamandır yazmaya niyetlendiğim kitabımı yazmaya başladım. Ancak bu bahar nihayet yazma sürecini bitirdim. Şimdi sıra onu yayınevleriyle tanıştırmaya geldi.) Bu arada bir gün nasıl olduysa kendimi yazı Evi’nin eğitmenlerinden sevgili Özlem Kiper’in masasında buldum. Öykücülüğün temel bilgilerini ve kurallarını uygulama atölyeleri eşliğinde ondan öğrendim. Çok yararlı, bir o kadar da eğlenceli bir sezonun sonunda Özlem Hoca bizi bu kez öykü yazarı Nalan Barbarosoğlu’nun ellerine teslim ettiğinde inanın ayaklarım geri geri gidiyordu. Ama daha ilk dersin sonunda ne doğru bir yerde olduğumu anlamıştım. Olsa olsa bir ay katılırım diye başladığım çalışmalar tam yedi ay sürdü ve sanırım yakında tekrar başlayacak. Kurallarla kuralsızlıkların iç içe geçtiği öyküler dünyasını Nalan Hoca’nın derslerinde daha iyi tanıdım. Yerli ve yabancı yazarların eserlerinden oluşan çok değerli bir öykü antolojim ve birlikte ders gördüğüm çok sevgili arkadaşlarım oldu. Son bir yıldır haftanın üç gününü Yazı Evi’ne gidip gelerek geçirdim. Daha fazlasına zamanın yetmedi, oysa sevgili Silvia’nin “Mandala” atölyesine de, sevgili Arzu’nun “Zihin haritaları” çalışmalarına da katılmayı çok isterdim. Yağmur yağdı, güneş açtı, kar yağdı ama her zaman yazı evinde sıcak demlenmiş çay ve mis kokulu kahvemiz ve güler yüzlü karşılayanlarımız ve tabi bir de kedimiz İlhami vardı.
Tam bu noktada size Yeşim Cimcoz Yazı Evi’nde yaptığımız 6 dakika çalışmalarımdan bir örnek vermeden edemeyeceğim. Bize altı dakika için de olsa saçmalama ve içini dökme şansı tanıyan bu alıştırmaların yazılarımıza çok önemli katkılarda bulunduğunu itiraf etmeliyim.
Kelimemiz “NEFES”
Al, ver, al, ver! Yukarıda al, aşağıda ver! Burnundan al, ağzından ver! Karnını şişir, şimdi karnını boşalt! Verirken sesini duy “huh, huh”! Şimdi yine al ve bu defa yavaş yavaş ama sesli geri ver. İşte böylece hisset yaşadığını. Damarlarında dolaşan kanı, yaşaman için gerekli enerjinin çoğu kez farkına bile varmadığın, almak ve vermekle bağını keşfet.
Şimdi yine al! Verme! Bir daha al, bir daha, bir daha al!
Şimdi Ver! Yine ver! Yine ver! Bir daha, bir daha!
Vermek kadar kolay olabilseydi almak bazılarının başardığı gibi. Vermek, almadığın sürece iyi bir şey değildir demiştir bugüne kadar hayatıma giren bilge kişiler. Çok sevdiğim bir büyüğüm, terapisine girdiğim bir danışman, reiki masterim ve en sonunda da sevgili Yeşim Hocam.
“Almayı bilirsen, vermenin de dozunu kaçırmazsın. Hayatın keyfi sadece vererek çıkmaz”derken biri, diğer biri de “Kullanırlar seni, sonsuz bir pınarmışsın gibi, bir bakarsın kurumuş kalmışsın.” demişti.
Kulağıma küpe oldu da bu sözler, bir türlü uzun süre kutularından çıkamadılar. Zaman aldı bu uyarıları içime sindirmem. Alışkanlıklarımdan kurtulabilmem. Kurtulunca da sık sık hatırlatır oldum kendime alabilmenin keyfini. Böylece “ vermek” sözcüğü lûgatımdaki olumlu kelimeler arasından sıyrılıp olumsuzların arasına geçiverdi. Boşalan yerine de “almak” geldi.
Al,ver,al.ver! Alırken kamburunu çıkart, verirken sırtını kamburlaştır. Al, ver al, ver! Alırken karın kaslarını sıkıştır, gevşetirken ver. Karın kaslarında soluğunu hisset! Sık kendini sık! Şimdi boşalt. Dokuz, sekiz, yedi, altı, beş, son dört, son üç, son iki, son iki, son iki…Ve dakikalar bitti.
Yaz programları ve daha birçok bilgiye http://yazievi.yesimcimcoz.com/dan ayrıca yazı evinin videolarına da You Tube’dan ulaşabilirsiniz.
Yeşim Cimcoz hakkında:
Halen, 2012’de hayat geçirdiği Yazı Evi’nde Yazıya Giriş, Kahraman’ın Yolculuğu, Yazıyla Terapi ve Romana Giriş atölyelerini vermekte.olan Yeşim Cimcoz, George Mason Üniversitesi Yaratıcı Yazarlık ve Edebiyat mezunu olan Yeşim Cimcoz, Bilkent Üniversitesi’nden Dil Eğitimi üzerine Master yapmış, Bilgi Üniversitesi hazırlık okulunu kurdu ve kurum müdürü olarak çalıştı. Yeditepe Üniversitesi’nde Yaratıcı Yazarlık ve Tercüme dersleri verdi. 2002 den bu yana da şifa ve yazarlık üzerine eğitimler vermekte.
Bu arada Amerika’daki Coffeehouse ve Stonebridge firmaları için sanal ortamda İngilizce olarak Yazarlık ve Yazıyla Terapi kursları da veren Yeşim Cimcoz, 2008 yılında Scotwork adında bir İskoç firması için Türkiye’de Müzakere Becerileri Eğitimleri, 2011 yılında da Door Eğitimleri temsilcisi Pangea Partners firması için Türkiye’de şirketlere sunum becerileri, yaratıcılık ve inovasyon, zaman yönetimi ve hedef belirleme gibi eğitimler vermeye başladı. 2004’de çıkan ilk kitabı Yazarak Hafifleyin’i, 2011 yılında ikinci kitabı, Şifayı Beklerken takip etti. Reiki Master diploması da olan YeşimCimcoz, 2012 yılında AMT sertifikalı EFT Master Uygulayıcısı oldu.
Londra’da Yazıyla Terapi konusunda uzman olan ve bu konuda sayısız kitap ve makale yazmış olan Gillie Bolton ile 2014 başında Yazıyla Terapi konusunda eğitim almaya başladı ve şu anda merkezi Amerika’da olan ve Amerika Psikologlar Derneği tarafından verilecek sertifika için Logoterapi eğitimleri alıyor.
Paylaş:
- Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Daha fazla
Ne guzel yazmissin arkadasim 🙂 kalemine, yüregine saglik….
Canımmm, hep birlikte nice iyi günlere