Pat,pat, pat… lap,lap,lap
Her ne kadar klavyemin başına geçtiğimde artık bu sesler yerini gök delinmişcesine yağan yağmurun şakırdamasına bırakmış da olsa bugünkü yazım pat, pat ve lap lap seslerine ait olacak.
Kasım ayının son günlerini sürüyoruz. Yazlıkçılar çoktaaan evlerine döndüler ve biz de azalan trafik sayesinde doğanın sesini daha net duyar olduk. O kadar ki bahçemizdeki incir ağaçlarının kurumuş yapraklarının yere düşerken çıkarttığı lap, lap seslerini bile duyabiliyoruz. Horoz Şeraffettin’in gece gündüz ötmesi ne kadar doğal bilemiyorum ama şu ara her yerden pat, pat, pat sesleri gelmekte. Yolların sağında solunda ve arkalarında her yerde bu ses. Zeytin çırpma sesi bu.
Zeytin; altın değerinde kutsal meyve. Yağmurlu günler kapıda haberi gelince milletin eteği tutuşuverdi. Kimi bahçede kadınlı erkekli onlarca işçi, kiminde ailesini yanına katıp zeytin toplamaya gelen köylüler, kiminde de bizim gibi acemi göçmenler.Lafı bile olmaz bizimkinin; hepi topu iki ağaç, dersiniz de öyle olmuyormuş işte. Bir haftadan diğerine olgunlaşanları bekliyor sırası geleni topluyorsun. Ya da yeşilde yok gözüm siyah isterim dersen kasım ayını bekliyorsun. Uzun lafın kısası, hummalı bir çalışma vardı buralarda geçtiğimiz hafta. Bu sene ürün bol, diyorlar köylü toplamaya yetişemiyormuş. Çoğu da sıktırmaya verecekmiş. Kolay gelsin hepsine. Biz mi… Biz ancak sofralık zeytin basmaya çalışıyoruz; kendimizce kulaktan dolma bilgilerle…
Sesler diyordum, evet son kalan zeytinler de çırpılıp toplanınca, incir ve tüm diğer ağaçlar çırılçıplak kalınca bu sesler de kesilecek. Komşulardan gelen traktör sesleri de azalacak. Ardından testere sesleri budama zamanının geldiğini haber verecek.
Sessizliği baharın ilk müjdecisi kuş cıvıltıları bozacak.
Ancak buraların simgesi rüzgar sesi hiç eksik olmayacak. Kimi gün lodostan çokça da poyrazdan.