İçeriğe geç

Yararlı bir paylaşım varsa ben dayanamam paylaşırım.

16 Haziran 2019

Gününüz aydın sofranız bereketli olsun diyerek başlayayım. Mutfakpenceremden takipçilerim bilirler; İpek Hanım Çiftliği’nin kurucusu Pınar Kaftancıoğlu’nu takip eder zaman zaman da yazılarını burada paylaşırım. Özellikle de bu haftaki yazısı gibi “genel anlayış yanlışlarımıza” parmak bastığı zaman kendimi tutamam. Çünkü inanıyorum ki doğru beslenmek bazen hayat kurtarabilir. Bu haftaki yazısının içinden konuyu dağıtmamak için bayram seyahati kısmını çıkartarak paylaşıyorum; Bazılarınıza kendisinin eleştirel dili sert ve bazen de dozu fazla gelse de uyanık olmak, sorgulamak, sofraya getirdiğinin gerçeğini bilmeye çalışmak doğru bir şey olsa gerek. Şöyle demiş Pınar Kaftancıoğlu;
Sosyal medya, mail grupları, PR çalışmaları, Blogger’lar, Vlogger’lar, süt grupları filan ciyak viyak “Ari ırk şöyle süper”, “Yok seçilmiş spermler, yok suni döllenme böyle süper” der iken…
 
Hibrit ırklardan hayvancağızların, kapalı ahırlarda acayip acayip yem karışımları ile beslenmeleri yine aynı “PR” ile övüldükçe övülürken…
 
Bu hayvancıkların normalin beş katı veriminde alınan sütleri bulunmaz hint kumaşı gibi satılırken… 
 
Aynı abuk sabuk “PR”, kanatlı sektöründe de cayır cayır yapılırken… 
 
En itibarlı (!) diyetisyenlerimiz toplu halde tavuk istif alanlarını gezer – över, “Kameralar da izliyor ne güzel” diye el sallarken…
 
Sürpriz bir şey oldu. 
 
Kaliforniya’da kapalı besicilik hem büyük ırklarda, hem de kanatlılarda tümden yasaklandı. 
 
E ama hani kapalı besi çok iyi idi? Hayvan dağ bayır gezerse maazallah zoonos hastalıklar filandı..? Ne oldu? 
 
Şu oldu… Üçüncü ve ikinci dünyaya “en iyisi bu” diye yutturulan şeyin, aslına olabilecek en berbat şey olduğu bir kez daha açık oldu. Tahminim Avrupa’nın müreffeh devletleri de bu kararı izleyecektir. Bizim memlekette bu adım atılır mı, atılırsa ne zaman atılır bilmiyorum ancak umutsuz olmak istemiyorum. Anlayan, soran – soruşturan tüketiciler, neyin arz edileceğine de karar verirler. 
 
 Hayvancılık bizim bu memleketteki en büyük şansımız. Emin olduğum, içinde yaşadığım, hatta içine doğduğum bir alandır bu… 
 
Anadolu’da gen bankası olarak kabul edilen dört sığır ırkı var. Kıymeti bilinmeyen olağanüstü özellikler ile donanmış bu sığır ırkları Doğu Anadolu Kırmızısı, Güney Anadolu Kırmızısı, Yerli Kara ve Yerli Boz ırklar. Topraklarımıza uyum sağlamış Karacabey Montofonu da – gen bankası değildir belki ama – bu dördü kadar kıymetli bir ırktır. 
 
Bu beş ırk, Türkiye toprağına %100 uyum gösteriyorlar. Hastalık nedir bilmeden en geniş alanda gezerek otlanır, süt değil adeta şifa üretiyorlar. Hala… Biz ise bunun karşısında her gün ithal tohumlar, hiçbir cinsler ile kendi ırklarımızı yok etme yarışındayız adeta. Simentaller, Holştaynlar, Cersey ırklar havada uçuşuyor. Çünkü verimleri yüksek. Hem de acayip yüksek. Ancak bu ırklar toprağa, iklime, floraya uymuyor. Uyumlanamıyor.
 
Haliyle en kıymetlisi bu imiş gibi “veterinerlerimiz 24 saat başlarında” spotları ekleniyor bu ineklerin yer aldığı sisteme. Alt metindeki “İneklerimiz her daim hasta” mesajı gözden kaçıyor. Kaçırılıyor. İki aşısı hariç veteriner tedavisi görmeden yirmili yaşlarına evin ferdi gibi gelebilen, ve hatta o yaşında bile gebe kalıp sağlıklı doğum da yaparak ailenin büyükannesinin yüzünü kızartan, “Maşallah” dedirten yerli inekler azalıyor, kayboluyor. Yerlerine sektörde yenilikler, yeni sistemler, yeni cinsler… 
 
Yeni “ari ırklarda” 3 yaşında, 4 yaşında hayvan var mı? Yoksa hepsi şeker hastası, kanser hastası oldu da çoktan kesime mi yollandı? Sorular, sorular, sorular… 
 
Hayvanların dünyası ile insanların dünyası birbirinden ayrılalı beri acı gerçekler de tıpkı sağlık yalanları gibi karşı taraftan saklanıyor. Büyükbaşların yüzyılın son çeyreğinden bu yana layık görüldükleri korkunç muameleyi de, tavukçuluk dünyasının zalimliklerini de, balıkların olağan hayatlarından tamamen farklı ve yanlış yetiştirildikleri üretim çiftliklerini de kimse görmek istemiyor. İnsan gözünün görmediğine, bilmediğine daha kolay katlanıyor. Üreten zaten göstermek bile istemiyor. Fakat gözleri kapatmak maalesef yetmiyor. İnek başına günlük verim hesapları, hayvanı – hayvancılığı sadece kâr gören işletmecilik anlayışı dönüyor geliyor ve sonunda bunu tüketeni vuruyor.
 
Yerli ırklar bizim topraklarımızın iklimine, taşına, eğimine, üzerinde biten ota, rüzgarına, suyuna, her şeyi kusursuz uyum gösteren, toprağın üzerinde yaşayan insana da aynı denklem içinde en uygununu sağlayan büyükbaşlar – idi. 
 
Bir toprakta bilmem ne A virüsü yaygınsa, bu virüsü yenmek için insanın bedeni de B enzimine ihtiyaç duyuyor ise bu enzimin kaynağı sağlıklı bir döngüde yerli ineğin topraktan yediği otta yer alır. Hayvan bunu sindirim sisteminde, serum tam tabiri ile aşı haline getirip sütünü içen insana tam ihtiyaç duyduğu hali ile verir. Veriyordu. Süt verimleri düşük olduğu için bu cinsler azaltıldı, yerlerine bu toprağa uyum sağlayamayan Holştayn ve Simentaller getirildi; o hayvancıklar da mecburen kapalı besiye mahkum edildi. Sonuç, toplum sağlığındaki genel düşüş, bağışıklık sistemlerinde çöküş olarak geldi. Daha fazlasını yazmak artık kalbimi yıpratıyor. 
 
Yerli ırkın boyu ufaktır, sütü evet; daha azdır. En iyi ihtimalle günde 10 kilo diyelim. Ama en zor arazide, en uzun mesafede dahi yürür – besler kendini bu hayvanlar. Sütlerinin de yağ ve protein oranları olağanüstü boyuttadır. Ortalama 3,5 protein içeren “süt” mera ve yerli inek denkleminde 5,5 – 6,5 aralığını yakalar. 
 
Tam burada, biraz zaman ayırarak Ecz. Ayşe Arık’ın “Sütün İçindeki Şeytan” yazısını okumanızı önemle tavsiye ediyorum. 
 
Konu daima gıdanın şifa mı, tehlike mi olduğu… Aynen buğdayda, ya da meyvede olan ” Yararlı mı? Zararlı mı?” konusu. Ekmek ama hangi ekmek, su ama hangi su gibi… Keçi sütü evet iyi, yararlı, ama hangi keçi sütü yararlı, hangisi zararlı? Uzayan giden bu yolda yıllardır pek çok bilim insanınca anlatılmaya çalışılıp hala tam olarak anlaşılamayan temel bir yanıt var. 
 
Beslenme gelenekseldir. Geleneksel olmalıdır. Beslenmede yeni ya da yenilikçi bir şey yoktur. Olmayacaktır. Yeni olan tek şey pazarlama taktikleridir. Arayışlarda talebini reklam, sunum, anlatılan ya da PR’ı yapılanın dışına çıkarma cesareti gösteren herkesi kutlar ve alnından öperim. 🙂 Sevgiler… 
Benden de size sevgiler.
Reklam
No comments yet

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: