İçeriğe geç

Anneyim, Yedirmem!

13 Mayıs 2012

Günaydın, “mutfakpenceremden” bakan sevgili anneler ve anne adayları!… Yılın her gününün sizlerin olmasını dilerim. Sevgiyle kalın…

Bugün, günün anlam önemine uygun olduğu için,  Greenpeace’in “ANNEYİM, YEDİRMEM” seslenişi ile ilgili  PınarKaftancıoğlu’nun bir yazısını  paylaşmak istedim. Çorbada bizim de tuzumuz olsun misali, belki gelecek nesillere faydamız olur umuduyla.

“28 Nisan’da İstanbul’da yaptığımız buluşmada ”Akıllı Anneler Platformu” gibi bir şey kurulmasından bahsediyorduk.

Bu bir dilekti, o dileği bizden önce Greenpeace gerçekleştirdi. 🙂 Greenpeace’in ”Yemezler” eylemine, ”Anneyim, Yedirmem” seslenişine destek verin lütfen. 🙂  Kısacık bir zamanda çok iyi şeyler yaptılar, desteklenirlerse güçlenirler. Güçlenirlerse gıdada çok şey değişir. Buna hiçbir zaman olmadığımız kadar ihtiyacımız var şu günlerde.

Yolunuz düşer de bir hastanenin onkoloji servisi koridorlarında dolaşır, birkaç kişiyle tanışıp sohbet edersiniz daha iyi anlarsınız bunu. Gıda işinin şakası kalmadı artık. Endüstri, sürekli ”Benim ürettiğim ambalajlı ürünleri tüketmezseniz sağlığınızdan olursunuz.” propagandasını yaparken gerçekler o kliniklerde ortaya çıkıyor. Genç kızlar, gencecik anneler… Yazmaya, anlatmaya varmıyor dilim…

Sadece İstanbul’da, Başkent’te değil; Anadolu’nun her yanında çıkıyor karşınıza bu manzara. Anadolu’nun toprakları temiz değil. Bitti artık, kalmadı o eski tarım. Yazdım kaç zaman önce… Değişen pek az şey oldu. O tuhaf isimli ithal tohumlardan, potasyum çuvallarından bihaber değil Tire Pazarı’ndaki ya da Milas Yolu’nun kenarındaki tatlı köylü teyzeler. Köy köy dolaşan, bedavaya tohum ve gübre veren mümessiller öğretti hepsine. Duymayanların damatları duydu getirdi. Karşısında durabilenlere selam olsun…

İlaçlar ve tohumlar öyle bir zehirledi ki toprağı, hani sırf kendi tüketimi için bir kenara yerli tohum ekse o bile yetişmiyor artık. Toprak kabul etmiyor, mecburen ithal tohumu ekmek, üzerinde o tohumun kod numarası yazan gübreyi kullanmak zorunda.

Öte yandan büyük şehirden başlayan dağıtım ağları, marketler, köy bakkalları… ”Hiç yok” diyebileceğiniz bir orandaydı Anadolu’da kanser vakaları. Şimdi tarlasında yetişen hibrit tohum, bakkalından aldığı ucuz tavuk eti, boyalı bisküvi, renkli içecek tozları, envai renkte şekerlemeler, hazır kekler, ağartıcı eklenmiş ekmekler derken Anadolu Halkı da büyük şehir insanının kaderini paylaşıyor. Hastaneler dolup taşıyor. Büyük şehir hastanelerine ”sağlık göçü” yapılıyor.

Zor değil ki bunun önüne geçmek..? Temiz, hilesiz, dürüst bir tarım yapmak zor değil. Bir tercih yapmak zor değil. Çocukları bakkaldaki abur cuburdan uzak tutmak için evde bir kek yapmak… Akşam bir kilo undan ekmek yoğurmak zor değil ki..? İki kilo sütten kendi yoğurdunuzu mayalamak ya da… Masraflı..? En kaliteli sebze meyve, en kaliteli tereyağı, zeytinyağı ve unu kullanın; dört kişilik bir ailenin günlük yemek masrafı 25 TL’yi geçmez.

Annelerinizin bir çorba, bir ana yemek, yanına pilav ve salata ile her akşam illa ki kurduğu sofralara hızla dönmeniz lazım. Zaman geldi geçiyor, neresinden dönerseniz kar… “

Sevgiler

Reklam
No comments yet

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: