“Annem Denetimde”
Sevgil anneler,babalar ve aile büyükleri!Pınar Kaftancıoğlu’nun aşağıdaki yazısı elime geçer geçmez yine sizlerle paylaşmayı çocuklarImızın geleceği için bir vazife olarak gördüm.
Geçen hafta okullarda beslenme, yemek saatleri ve kantinler üzerine yazdım. Sizden akan mail’ler, dinlediğim hikayeler inanılmazdı. Mimlenme kaygısı ile hislerini dile getiremeyenler, yönetim ile ters düşenler, sırf bu gıda işleri yüzünden okul değiştirenler… Öte yandan örnek okullar, örnek kantinler de okudum. Yanlış olanın cezalandırılması kadar doğru olanın ödüllendirilmesi gerek. Yediğiniz bir yemeğe hayran kaldığınızda aşçıyı bulup teşekkür etmek, güleryüzlü bir garsona tesadüf etmişseniz şefini ya da patronunu bulup böyle bir personel çalıştırdığı için tebrik etmek… Otopark görevlileri, oteller… İşini iyi yapan bir çalışan, olması gerektiği gibi olan bir işletme… Bir otel, bir okul, bir restoran, ne olursa…
Hafta boyunca okumaya yetişemedim mail’leri. Okul çağına kadar ”Atıştırmalık” kavramını kuru incir, badem, ceviz ve meyve olarak bilen çocukların, kantinlerle tanışmasından korkan süper anneler yazdı en çok.
”Sen nasıl koruyorsun İpek’i?” sorusu da çok geldi.
Çocuklar, ailenin yemek alışkanlıklarını sürdürür. Benim annem hayatı boyunca kola, portakallı gazoz, hazır meyve suyu falan… Hiç almadı. Aşırı derecede açık çay içerdi arada bir, tek zararlı alışkanlığı o oldu. Eve gelen misafirlere çay yerine kendi sıktığı meyve sularını, hazırladığı şerbetleri ikram eden böyle bir kadının kızı olarak ben, yolda seyahat ederken benzin istasyonlarının marketlerine girdiğimde sadece su alıp çıkarım mesela. Oğlum, Can 26 yaşında. Bir bardak çay içmez. İpek de aynı… Puding ile hiç tanışmadı. O yumuşak, meyveli şekerleri; sakızları, çubuklu dondurmaları, gofretleri iğrenç bulur. Bunların eksikliğini hiç hissetmedi. Sofrasında sekiz çeşit gerçek gıda ile, gelişmiş bir damak zevki ile besleniyor.
Her zaman mı? Elbette değil. Bir şey hazırlamaya fırsat bulamadığımız da oluyor. Yine de iki dilim ekmek, bir salkım üzüm, biraz peynir illa ki vardır. O da İpek’e yeter.
Hiç mi dışarıda yemiyor İpek..? Elbette yiyor. …ve ben bile karşılaşıyorum ”Nereye kadar koruyabileceksin bu çocuğu?” soruları ile. Yediğini, içtiğini mümkün değil tamamen sakınmak. O da gidiyor alışveriş merkezlerine. Elinde sefer tası ile gezmiyor oralarda haliyle. O da dışarıda yemek yiyor. Ama bir restoranda yemek yiyorsa seçenekleri ızgara et, balık ve salata oluyor. Koruyabildiğim yere kadar… Midesine giren yiyeceklerin ne kadarından emin olabilirsem, katkı maddelerinin, zirai ilaçların ne kadarından uzak tutabilirsem o kadar kar bizim için. Haftada iki öğününden emin olamıyorum ama on dokuz öğününden eminim. Çocukların yattıkları odaya laptop, iPhone sokmasanız o bile kar… Bir haftasonunu AVM’lerde geçirdiyseniz sonraki haftasonu şehre yakın mesire yerlerine gidin mutlaka. Yapabildiklerinizi fayda – zarar çizgisinde değerlendirip mümkün olan en iyi çizgiyi tutturun o kadar… 🙂
Çocukları hazır köftelerden, balık kroketlerden, tavuktan, hazır pizza tabanlarından kesin olarak uzak tutun hiç değilse. Balık seçerken deniz balığı olmasına dikkat edin. Ege ve Akdeniz balıklarını tercih edin. Levrek ve çipura artık tamamen besi çiftliklerinden geliyor. Almayın. Az olsun, sağlam olsun balığınız. İpek haftada bir dil balığı yiyor. Bir de lağos… Barbun, Tekir, Mırmır, Adabeyi gibi besi çiftliğinde yetişme ihtimali olmayan balıkları yer ya da denk gelirse. Yiyeceği 150 gram şey zaten. Onu da azami dikkat ile seçiyorum. Mevsiminde alıp temizledikten sonra donduruyoruz. Tava yapmaya üşenirsek üzerine parmaklarımız ile zeytinyağı sürüp beş dakika fırınlıyoruz. Tavuk eti hiç yemedi. Yiyeceğini de sanmıyorum.
Mısır özü yağı, margarin, ayçiçek yağı, kanola yağı, fındık yağı, pamuk yağı vs vs… Biri bile girmedi eve bugüne kadar. Zeytinyağı ve tereyağı dışında hiçbir şey kullanmadık. Kullanılan yerlerde İpek kokusunu ayırıyor artık. Asla yemiyor. Bu saatten sonra da ömrü boyunca yemez. Patates kızartması..? Elbette yiyor. 🙂 Haftada bir gün, karışık ocak kızartmasını koca bir kase yoğurt ile yiyor. Patlayana kadar yiyor hem de…
Dışarından hiç yoğurt yemedi. Süzme yoğurdu su ile ezmeyi bilir. Yine de favorisi buzdolabından yeni çıkmış, soğuk mu soğuk taze yoğurt. 🙂
Çilek yemedi. Doğduğundan beri, tek bir tane bile yemedi. Bizimle her yere gidip her şeyi duyduğu için çileğin acınası durumunu gayet iyi biliyor. Anlıyor. Bir yerde ikram edilirse elini bile uzatmaz. Arabaya binerken paketlemede kızların yanına koşar, bir elma, bir portakal ister, poşete koyup çantasına atar. Arkadaşlarının doğum günlerinden aç döner. Pastayı yemez, kurabiyeleri tatmaz.
Babası ile gezerken babası ”yılların köftecisi”, ”çöp şişçisi”, ”balıkçısı” dışında bir yere yemeğe götürmez. Benden korkar açıkçası. 🙂 Benim arkadaşlarımın evlerine gittiğinde ise her şey serbest İpek’e. 🙂 Şirince’ye gider, Müjde ne pişirmişse ya da restoranında ne varsa afiyetle yer. İzmir’de Bahar Teyze’si, Nazilli’de Seçkin Teyze’si, İstanbul’da dayısı, Mavi’nin anneannesi, annem, onlarca düzgün restoran… Gözümün arkada kalmayacağı onlarca yer var. Gıda konusunda çok titizlendiğimi bilen, buna saygı gösteren, çocuğumu kötü bir şey ikram edilmeyecek kadar değerli bulan, akılları başlarında onlarca arkadaşım, onlarca kurtarılmış bölge… Ziyaretlerine gittiğinde hazır kek kesip önüne koyan uzak akrabaları ile de görüşmeyiversin İpek… Ne olacak..? Benim kızıma dandik yiyecek ikram edecek, benim kızımı zehirleyecek arkadaşlarım da uçup gidebilir hayatımdan… Beni seven, çocuğumu seven, kendi çocuklarını seven, değer veren, bilinçli anneler, babalar, arkadaşlar yeter bana. 🙂
Geçen hafta ben okul kantinleri, yemekhaneler üzerine yazınca bir müşterim bir şeylerin başlangıcı olacağına inandığım bir Blog oluşturdu.
http://annemdenetimde.blogspot.com adresine mutlaka bakın, destek olun. 🙂
önermiş olduğunuz blog yazarlarındanım.mail adresiniz varsa annemdenetimde@gmail.com mail atarmısınız sizinle yazınız hakkında görüşmem gereken bir husus var.Teşekkür ederim