Bahçemizde son durum; umut hep vardı, yine var olacak…
Tam tamına altı ay oldu doğduğumuz, büyüdüğümüz, yıllarımızı sefasından çokça cefasıyla geçirdiğimiz “güzel İstanbul’umuzu” bırakıp Urla Kuşçular’a geleli. Sefasından çok cefasını çektik dememe bakmayın, aslında çocukluk yıllarımda önce Nişantaşı’nda ki o zamanlar evlerin bahçeleri vardı sonra Etiler’de karanfil tarlaları ve dut bahçeleriyle çevrili çayırlara bakan bir evde yaşadık. Henüz apartmanların önünde doğru düzgün bir yol bile yoktu o zamanlar. Mutlu çocuklardık; yeşiller içinde büyüdük, kapıların önünde seksek oynadık, top koşturduk, çayırlarda uçurtma uçurduk. Dizimizi aşan karların içine yürüdük. Biz yaş aldıkça şehir de aldı, kalabalıklaştı ve hiçbir şey git gide artan nüfusuna yetmemeye başladı. Ne dört bir yanındaki denizi, ne kara ne deniz trafiği, ne havası, ne de suyu… Umudumuz azalmadan bekledik yıllarca, ha şimdi metro yapılacak trafik azalacak, ha şimdi daha fazla deniz yolu kullanılacak, trafik azalacak.Olmadı. Köprüler iki olursa her şey kolay olacak; olmadı, şimdi üçüncüsü geliyor…
Neyse konumun o kadar dışına çıktım ki, İstanbul’u özlediğimizi sanacaksınız. Yok, üzülerek belirtmeliyim ki bir kere büyüsünden çıkınca özlem de duyulmuyor kendilerine. Dostlar, arkadaşlar, belki sakin bir günde Boğaz gezintisi ya da baharda bir ada turu hariç.
Geldik geleli, önce bahçemizi yeşillendirmeye sonra da ufak tefek bir şeyler yetiştirmeye çalıştığımızı biliyorsunuz; zaman zaman paylaşıyorum. Bu konuda yazacaklarım o kadar çok ki; yaz yaz bitmez. Ancak ben şu an geldiğimiz durumdan söz etmek istiyorum. Sabah akşam üşenmeden dört bir koldan sulaya sulaya yonca ektiğimiz bahçemiz sonunda yemyeşil oldu. Bu hafta üçüncü kez biçilecek. Biçilen yoncalar Sevgi Ana Çiftliği’ne (https://www.facebook.com/sevgianaciftligi?fref=ts) gidecek, hayvanlarına yem olacak. Karşılığında ihtiyacımız olunca gübre olarak geri dönecek.
Bu yıl için bahçenin sadece 15 metrekarelik bir kısmında ilaçsız sebze yetiştirmek ve her çeşit meyve ağacı yetiştirmek istemiştik. Denemelerimiz iyi sonuç verirse seneye daha büyük bir alana yayılabiliriz diyorduk. Halâ da diyoruz da belki bir sonraki seneye bu umutlar.Çünkü içimizdeki doyma gözlük yüzünden onu da ekelim bunu da deneyelim, aman ne olacak ki bakalım oluyor muymuş diyerek ( domatesi 50 cm arayla dikin demişlerdi de aman diyeyim siz siz olun 100 cm arayla dikin) domates, biber, kabak ve patlıcan şuncacık yerde yetiştirmeye kalkınca bu işin hiç de kolay olmadığını gördük. (aslında 8 yerine sadece 4 domates fidemiz olsaydı da hepsi sağlıklı meyve verseydi yine bize yetermiş) Bitkilerin hastalıklarıyla ev yapımı ilaçlarla baş etmeyi de neyle neyi nasıl ekmek gerektiğini de öğreniyoruz efendim, öğreniyoruz ama daha şimdiden çeşitli domateslerin çekirdeklerini kurutup fidelik saklamaya başladık bile. Hepsini ekecek yerimiz olmasa da…
Tohumluk bıraktığımız kabağımızın boyunu görmeliydiniz. Onu bulduğumuzda gördüğünüzden çok az küçüktü ve yaprakların altına saklanmıştı.
Her ne olduysa oldu ama soframıza biber de geldi domates de… Fasulyeleri laf olsun belki tutar diye ekmişti dönürüm; tuttular…
Fasulyeyle limon servilerin aşkı böyle oluyor işte.
Maşallah ne atsa toprağa geri dönüşü olur, eli güçlüdür. Ama biz bakmayı bilememişiz; anac üç ay sonra çiçeklenip fasulye vermeye başladılar ama limon servilerin dibine atılan tohumların büyürken birden bire selvilere dolanıp oradan da bahçenin dışına çıkacaklarını biz hesaplayamamışız. Servi dallarıyla fasulyenin aşk yapmalarına seyirci kalmışız. Kabak durmadan döküyor diye şımarmış onu da şımartmışız, suya boğmuşuz, hoş yine döküyorlar ama nazlı nazlı bol çiçek az kabak. Domateslere gelince gerçekten azıcık su istiyorlarmış ama onlar susuz kalınca bizim boğazımızdan su geçer mi… İki günde bir domatese su verilir mi… Şimdi sularını kestik de umudumuz attı. Biberler hayatlarından memnun sayılır. Patlıcanlar da ümit verici. Şu ana kadar bolca salatalık yedik Allah için şimdi yenilerini bekliyoruz.
Dometesin, biberin, kabağın, acurun ilk ürünlerinden tohumlarını aldık, kuruttuk neyse ki. Ama bir kavun öylümüz var ki hiç sormayın. Komşumuz Alaçatı kavunu budur aman ekin diyerek 8 tanecik!!!!!! kavun çekirdeği ile geldi.Ya tutar ya tutmaz, siz deneyin dedi de başka bir şey demedi. Keşke bunlar çok su istemez aman dikkat deseymiş. Kavun sofraya gelene kadar o kadar az su istermiş ki… biz de kabakgillerden bu deyip bastık suyu… Tam da yanında buradaki sıcakta bir türlü güzelleşemeyen, durmadan su isteyen ortancalarımız var ya! Bir sürü çiçek, bir sürü kavun demektir sandık. Acemiliğimize veriniz. Seneye su yok size! Tam ümidimizi ve kavunların suyunu da kesmişken o da ne!
Bu sabah sarı çiçeklerini delip meyveye dönüşen bir ( belki başkaları da olacak) kavun bebesi görmeyelim mi… Şimdi her sabah bebeciğimizin durumunu kontrol etmekle başlayacağız güne. Umut her zaman var… Evet, toprağa gömdüğümüz patatesleri çürütmüş olabiliriz ama incirlerimiz toplanmaya hazırlar. Bazıları çoktan sofrada.
Tazecik yenen yenecek, dalında kalanlar kurutulacak ve incir sirkesine yatacaklar.Narlar da, ceviz de sırasını bekliyor. Ya bademe ne demeli… Dikildiğinde o bir metrecik boyuyla ne olur bu ağaçtan demiştik ama şu anda elimizde tam tamına on tek bademimiz var! Kıracağız ve tadına bakacağız da biz henüz seyretmekteyiz. Büyümesini takip ettiğimiz şeyler soframıza gelince bir yemeye kıyamama hali var ki sormayın.
Bu yıl kışa hazırlık bizim bahçeden olmayacak belki ama sağ olsun konu komşu, sağ olsun kontrollü üretim yapan üretici dostlar. Kayısı reçelini, vişne, kayısı ve portakal likörünü, limon turşusunu nasıl yaptık sanıyorsunuz. Bütün bunların yanında nane likörünün bizim bahçenin nanesinden olduğunu söylemeyi unutmamalıyım. Ayrıca yeteri kadar limon otu, adaçayı ve kekiğimiz var. Bir de lavantalarımız tabii. İlk hasat yapıldı bile.
Şimdilik durumumuz bu. Bu arada unutmadan eklemeliyim ki,bulunduğumuz yer bir ova ama garip bir rüzgârı var. Yazın iyiydi de kış sebzeleri bakalım bu işe ne diyecek… Hangileri soframıza gelebilecek…
Bir sonraki yazıma kadar hoş kalınız.
Not: Ülkemde her ne olursa olsun yine bir bayram yaklaşmakta. Tariflerimi ihmal ettiğimi biliyorum ve size bayram için güzel bir et yemeği tarifi hazırlıyorum.