Mutfaktan Sofraya Hikayeler 3
Uzunca bir aradan sonra mutfaktan sofraya hikayelere kaldığımız yerden devam ediyorum. Daha önce de yazdığım gibi bu hikayelerin sıralaması benim elimde değil. Konular kendi aralarında önceliği almaya çalışırlarken ben gözlerimi kapatıp içlerinden birini şeçiyorum. Bugün sizlerle mutfaklarımızın gerçekten olmazsa olmazı tencerelerin hikayesini dinleyeceğiz. Ben yine de sözü onlara bırakmaktan yana değilim, çünkü onlar bir ağızdan konuşmaya başladılar mı kafamızı şişirebilirler. Baksanıza daha şimdiden tangır tungur yerlerinden çıkıp kendilerini göstermeye çalışıyorlar. Sakin olun arkadaşlar! Hepinize sıra gelecek.
.
.
Tencerelerin tarihine gidecek olursam sayfalar yetmez ve sizler de okumaktan sıkılabilirsiniz. Bu yüzden ben yine evlendiğim yıllara dönmekle yetineceğim.70 lerde artık bakır tencereler çoktan emekliye ayrılmış, annelerimizin evlerinde, özel amaçlarda kullanılmak üzere bir köşeye kaldırılmışlardı. Bakır tencerede pişen pilavın, helvanın, aşurenin tadını unutamayan büyüklerse bugün hala eski bakır tencerelerinin en azından bir tanesini sarıp, sarmalayarak mutfak dolaplarının en üstünde bir yerde saklıyorlar. Benim bakır tencerem hiç olmadı ama kayınvalidemden ve anneannemden kalan birkaç tepsi ve pilav tenceresi hatıra olarak durur. Ne zamandır kalaylanmadıkları için kullanılır durumda değiller tabii.
Bakır kaplar ısıyı çok iyi ilettikleri ve yemekleri kısa sürede pişirdikleri halde çok kısa sürede de soğuturlarmış. Gıdaları kolayca zehirleyen bakırın yiyeceklerle temas etmemesi için de sık sık kalaylanması gerekirmiş. Teknolojiyle birlikte bakır mutfak eşyaları yerini alüminyum kaplara bırakmış.
Annemin evinde de alüminyum tencere ve sahanlar vardı. Bir de emaye kaplar. Alüminyum kolayca şekil alan ve ısıyı son derece iyi yayan bir malzeme olduğundan uzunca bir süre mutfak eşyası yapımında tercih edilmiş. Ancak bu kaplar, kullanıldıkça, yüzeylerinde açılan gözeneklere yiyecek artıkları girdiğinden ve asitli yiyeceklerin alüminyumu zaman içinde çözerek gıdalara karışmasına sebep olduğundan, sağlık açısından endişe yaratmışlar. Bugün, çeşitli yollarla vücudumuza giren alüminyumun birçok hastalığa, özellikle çağımızın en tatsız hastalıklarından Alzheimer’a(ileri derece unutkanlık) da yol açtığının kanıtlandığı söyleniyor.
60’lı yıllarda kolay çizilmeyen, daha sağlıklı olduğu düşünülen emaye tencerelere geçilmiş. İnce sac levhaların cama benzer bir madde olan emaye ile kaplanmasıyla ortaya çıkan bu kaplar oldukça uzun bir süre mutfaklara egemen olmuşlar. Emaye kaplar sayesinde mutfaklara renklilik de gelmeye başlamış. Çeşitli firmalar, bin bir renk ve desende tencere ve saklama kapları üretmişler. O yıllarda taa Almanya’dan bana da bir emaye tencere takımı çeyiz olarak gelmişti. Eski mutfaklar şimdiki gibi dolaplarla dolu değildi ve bu renk renk tencereler herkesin göreceği şekilde ya raflara ya da dolap üstlerine konulurdu. Pembe üzeri bordo desenli tencerelerimi sergileyebilmek için mutfak dolaplarımın rengini değiştirdiğimi hatırlayıverdim şu anda.
Ancak alüminyumdan daha sağlıklı ve şık görünümlü olması, emaye tencerelerin saltanatının uzun sürmesini sağlayamamış, çünkü darbelere karşı pek dayanıksız olan bu kaplarda açılan deliklerde pas oluştuğu ve bu yüzden de bakteri ürediği için bu ürünler de bir süre sonra sağlıksız mutfak eşyaları arasına girmişler.
80’li yılların başında paslanmaz çelikten mutfak eşyalarını kapı kapı gezip pazarlayanlar hanımları çağın bu en kullanışlı tenceresiyle tanıştırdılar. Ben de daha henüz pembe desenli emayelerimi eskitmemiştim ki tam takım bir çelik tencere seti sahibi oldum. Bu tencereleri 30 yıldır hala kullandığıma göre bunun bir değil birçok sebebi olmalı, değil mi? Bir kere çelik, krom, nikel alaşımıyla yapılan bu tencereler kolayca temizleniyorlar, tabanlarına eklenen özel kaplama maddeleri sayesinde ısıyı tutuyor ve çabuk pişirip, geç soğuyorlar. Yemekler tencerelere kolayca yapışmıyor.
Tam emayeden çeliğe geçildiği sırada, mutfaklarımız birden Teflon tava ve tencere istilasına uğradı. Yapışmaz tava sloganıyla hepimizin gönlünü çelen bu ürünler de bir süre sonra ya yanlış kullanım yüzünden ya da doğru hammadde kullanılarak üretilmediklerinden zararlı olmaya başladılar. Çok tartışmalı olan teflon konusunda da üreticiler önlemlerini aldılar ve aynı özelliği koruyan çok daha kaliteli ve dayanıklı ürünleri piyasaya sürdüler.
Ben de bu yazı için araştırma yaparken adını ve kalitesini eskiden beri tanıdığım Emsan mağazasını ziyaret ettim. Piyasadaki en gelişmiş tencerelerden örnekler fotoğrafladım.
Milenyumla birlikte sağlıklı beslenmek kadar sağlıklı pişirme konusu da gündemin doruğuna çıktı. Bu sebeple tencere üreticileri her gün bir yenilik yaratma peşindeler, mesela tencerelerin tabanlarına yerleştirdikleri değişik kapsüller sayesinde enerji kaybını önleyen ürünler geliştiriyor ve daha doğal hammaddeler kullanıyorlar; ısıya dayanıklı cam, veya seramik kaplanmış tava ve tencereler gibi.
Kısacası bugün vitrinleri süsleyen ve mutfaklarımıza girmek için birbirleriyle adeta yarış eden yepyeni ürünler var. Örneğin dışı renkli emaye, içi yapışmaz malzemeyle kaplı olanlar mı dersiniz, çok şık görünümlü, yüksek sıcaklıklara dayanıklı titanyum kaplamalılar mı, gövdesi alüminyum üzerine döküm olup iç yüzeyi Dupont Platinium kaplamalı olanlar mı, yoksa en eski toprak kapların modern versiyonları mı… Son on yıldır benim tencerelerim de piyasadakiler gibi çeşitlilik kazandı. Her birinin kendine göre vazgeçemediğim birçok özelliği var…
FısssSSSssssssss!!!!!!!fıssssss
Eyvah! Neredeyse geçen yazıdaki gibi yine düdüklü tencereleri unutuyordum…
Sakin olun canım, hiç sizi unutur muyum ? Ben “düdüklüm olmadan asla” diyen bir düdüklü tencere hastasıyım. Ama sizinle ilgili yazacaklarım o kadar çok ki size başlı başına bir gün ayıracağım ve marifetlerinizi bir bir sayacağım. Az sabır!
ışıl’cıgım, beni yine eskilere götürdün,çok teşekkürler..:))