İçeriğe geç

Yap bir kahve de içelim! Fincanı çevirelim,bakalım günümüz nasıl geçecek?

13 Kasım 2012

Kahve fincanını tabağından yavaşça ayırdı.

İçindeki fazla telveyi itinayla  silkeledi.

Porselen  fincanın içinde beliren şekiller,

İpek’in ağzında yavaş yavaş

Güzel bir öyküye dönüştüler.

“Sunacığım, ben diyeyim üç ay sen de üç gün, sizin evin kapısına yeşil asker şapkalı bir delikanlı gelecek.  Uzun boylu, ince, saçları oldukça az. Şuraya bak, şuraya, yanında kocaman Z ve E harfleri görüyorum. Bak göreceksin bu çocuğun isminde bu harflerden olacak. Sunacığım bu delikanlı,  gelmekl kalmayacak senin büyük kızını alıp götürecek. Ama için rahat olsun. Kızının istikbali çok aydınlık. Bekle de gör…”

O gün falına bakılan, annemdi. Fincanda görünen asker de bu fal bakıldıktan aylar sonra sonra hayatımıza giren, sevgili eşim Zafer. Fincanda geleceğimi gören de üç ay önce  bir melek olup aramızdan ayrılan, ama kaybına hala inanamadığımız belki de daha uzun süre inanamayacağımız özel insan, komşumuz, dert ortağımız,İpek Hanım.

Tam elli yıl boyunca yaşadığı mahallemizde,  çocukluğumda annem ve anneannemin komşusuyken, evlendikten bir süre sonra onun oturduğu apartmana taşındığımda, bana önce teyze, sonra arkadaş ve en önemlisi  de sağlam bir dost olmuştur. Her ne kadar mutfak bilgimi anneannemden aldıysam da aşureyi, paskalya çöreğini ve kandil simidini de rahmetliden öğrendim. Kurmuş olduğu, zengin sofraları, bayramlarda soğuk su ile birlikte ikram ettiği “ çevirme” si, son yıllarına kadar kendi başına pişirip dağıttığı aşuresi, zeytinyağlı dolmaları onun olmazsa olmazlarıydı.

Otuz beş yıl altlı üstlü oturduğumuz, hastalıkta ve sağlıkta daima birbirimizin yanında olduğumuz İpekçiğim, tatlı dilli, güler yüzlü, şıklığı ve kendisine bakımıyla gerçek bir İstanbul hanımefendisiydi. Kimseyi kırmaz, kimseye de pek kırılmazdı. Uzun yıllar önce kaybettiği eşinin ardından yapayalnız yaşadığı evinin düzeni hayata veda ettiği seksen altı yaşında bile sanki ilk günkü gibiydi. Yalnızlığının ilacı çocukları ve torunları kadar mahallede edindiği sayısız dostlarıydı. Çoğunun geleceğini kahve fincanlarından okumuş, bir çoğuna da hasta olduklarında *iğnelerini yapmıştı.Bunlar bir yana onun can yoldaşı, sırdaşı, kahve fincanlarıydı.  Sabahları bir tane kendi kendine, bir tane seninle, bir tane benimle, derken günde kaç tane içtiğini unuturdu. Tabii ki kahvenin yanında, her ne kadar yasak da olsa bir sigara.

-Yap bir kahve  de bakalım günümüz nasıl geçecekmiş. Hadi Işıl, nazlanma ver bir cigara da tüttüreyim azıcık. Keyf için. Püf…püf…Aman ha! Sakın, çocuklar duymasın. Doktor sıkı sıkı tembihledi. Bak zaten bu son. Bu defa gerçekten eve almıyorum. Ara sıra yukarıya gelince, bir tane ikram edersen, anca o zaman içeceğim.

 Dese de, eşimin sigara paketinin yerini çok iyi bilir, bize gelir gelmez, saklamama fırsat kalmadan ilk önce sigarasını garantiye alır, kaçamak yapan çocuklar gibi bundan mutlu olurdu.

Ah sevgili** İpek! Ne tatlı kadındın sen…

Kim bilir kaç kez çevirdin o fincanları, kim bilir ne hayatlar gördün içlerinde? Yoksa O gün de baktın mı falına. Yoksa  gördün mü ölüm meleğinin “Kınalıada” üzerinde kanat çırptığını, sabırsızca!

***

 Sevgili İpek, bugün sana misafirliğe geldik. Senin evinde, senin tabakların ve bardaklarınla kurduğumuz sofrayı elbirliğiyle donattık.   Merak etme, her şey senin istediğin gibiydi. Eski dostların uzak ,yakın demeden geldiler. Birlikte geçirdiğimiz güzel günlerden konuşuldu, dualar edildi.Evinde olduğumuz her an seni aramızda hissettik. Senin anına, elimizden geldiğince neşeli olmaya çalıştık. Yemekler yendi, kahveler içildi.                                                                      

 Ama bugün hiç kimse fincanının çevirmedi.

                                                                                                                     8 Kasım 2012

Bugünkü yazımı, üç ay önce 10 Ağustos günü kaybettiğimiz pek sevgili komşum* İpek’e ayırdım. Kaybını kabullenmemde yardımcı olabilecek mi bilmem ama onunla ilgili yazmak bana çok iyi geldi. Bunca yıl kapısının önünden geçtiğiniz, bir gün bile olsun eğri bakışını görmediğiniz birini özlememek mümkün değil. Ondan öğrendiğim yemek ve tatlıları bu sayfada paylaşmaya devam edeceğim. Yakında “ çevirme” tatlısını yapıp paylaşacağım.

Haydi şimdi bir kahve de onun anısına içelim.

*Eskiden her köşe başında eczane yokken, enjeksyon yapmayı öğrenmiş “iğneci”ler vardı.

** Yaşı annemden bile büyük olmasına rağmen, ona ismiyle hitap etmemi isterdi.

*** Çevirme tatlısı, su ve şekerin karıştırılarak pişirilmesi ile oluşan malzemesi az ama yapılışı oldukça zahmetli bir tatlıdır.

 

Reklam
9 Yorum leave one →
  1. Tülay İzer permalink
    15 Kasım 2012 15:17

    Ne şanslısınız böyle kıymetli bir dostunuz olmuş.. İnanıyorum ki, sevgi ölümsüzdür ve siz onu her özlemle anışınızda, o zaten yanıbaşınızda sizinle olacaktır. Allah rahmet eylesin !

  2. Ayset permalink
    14 Kasım 2012 16:33

    Bu zamanda böyle bir komşunuz olduğu için çok şanslısınız. Değerini de bilmişsiniz. Ne güzel. Allah ona rahmet eylesin. Ykınlarına da sabırlar diliyorum ve uzun sağlıklı ömürler.

  3. muzo permalink
    14 Kasım 2012 12:08

    Etkilenmemek mümkün mü!! Allah rahmet eylesin, toprağı bol olsun:(

  4. Nadya permalink
    13 Kasım 2012 21:19

    Sevgılı Işıl’cığım,
    Anneme verdiğin değer ve sevgi dolu sözlerin için çok teşekkür ederim.Unutma ki annemin senin hayatında ne kadar önemi varsa, benim için de sen aynı değerdesin.

  5. 13 Kasım 2012 18:11

    Etkilendim gerçekten. Allah rahmet eyliesin. Yattığı yer nur içinde olsun

Trackbacks

  1. Aşure Zamanı « mutfak penceremden
  2. Aşure / aşura « mutfak penceremden

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: